EVLENDİKTEN SONRA KADININ BEKARLIK SOYADINI KULLANABİLMESİ VE ÇOCUĞUN ANNENİN SOYADINI KULLANABİLMESİ

EVLENDİKTEN SONRA KADININ BEKARLIK SOYADINI KULLANABİLMESİ VE ÇOCUĞUN ANNENİN SOYADINI KULLANABİLMESİ - İzmir Avukat
A.KADININ EVLENDİKTEN SONRA BEKARLIK SOYADINI KULLANABİLMESİ

Soyadı, vazgeçilemeyen, devredilemeyen ve feragat edilemeyen bir hak olup kişiye sıkı sıkıya bağlıdır. 1934 yılında yürürlüğe girmiş olan 2525 sayılı Soyadı Kanununa göre her Türk, öz adından başka soyadını da taşımaya mecburdur.
Hukukumuzdaki düzenlemelere göre erkek birey, evlat edinme veya haklı bir neden ile mahkeme kararı ile değiştirilme durumları dışında, doğumundan itibaren ailesinin soyadını taşır. Ancak bu durum kadın için farklıdır. Kadınların soyadı çeşitli durumlarda değişikliğe uğrayabilmektedir. Bu durumlar; evli olmayan kadının haklı bir nedene dayalı olarak mahkeme kararı ile değiştirilmesi, kadının evlenmesi, evlat edinilmesi, evli kadının boşanması durumlarıdır.
743 sayılı Mülga Medeni Kanun’un 153. maddesine “Karı, kocasının aile ismini taşır.” denmekteydi. Bu madde ile kadının sadece eşinin soyadını kullanabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10,12 ve 17. maddelerine aykırı olduğu iddiası ile ilk kez 1998 yılında Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmıştır; Anayasa’nın 10. maddelerine kanun önünde eşitlik, 12. maddede temel hak ve hürriyetlerin niteliği, 17. Maddede ise kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı düzenlenmektedir. Anayasa Mahkemesi, söz konusu başvuru sonucu yapmış olduğu incelemede, kadının soyadı üzerindeki hakkının sınırlandırılmasını kamu düzeni mülahazaları doğrultusunda meşru görmüştür (Anayasa Mahkemesi 29.09.1998T., 1997/61E., 1998/59K.).
Mahkeme, başvuruyu eşitlik ilkesi açısından değerlendirdiğinde, söz konusu maddenin eşitlik ilkesine aykırı olmadığı yönünde karar vermiş ve bu kararın gerekçesini “Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayırımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yerinde değildir. Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Kişilerin haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler kimi kişilerin ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerekli kılabilir. Yasakoyucunun aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik vermesi belirtilen haklı nedenler karşısında eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.” şeklinde belirtmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi ile de bu hak ihlali ortadan kalkmamıştır ve bu madde sebebiyle de bu husus Anayasa Mahkemesi’nde iptal davalarına konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi, 10.03.2011T., 2009/85E., 2011/49K. Kararında, önceki kararlarıyla benzer şekilde “İtiraz konusu 'Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır' kuralının da aile birliğinin korunması ve aile bağlarının güçlendirilmesi başta olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi ve soyun belirlenmesi gibi kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri nedeniyle kabul edildiği anlaşılmaktadır.” gerekçesini göstererek söz konusu başvuruyu reddetmiştir. Bu karardan sonra Anayasa Mahkemesi’ne yapılmış olan bireysel başvurularda ise bu görüşlerinin tersi yönde görüşlerini belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesinin görüş değiştirmesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış olan başvurular etkili olmuştur. Anayasanın 90. maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”. Bu maddeye göre Türk Medeni Kanun’un 187. maddesi yerine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmelerinde yer alan ilgili hükümler uygulanmalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ünal Tekeli/Türkiye başvurusu sonucunda, “Sonuç olarak, aile birliğini ortak bir aile ismi aracılığıyla yansıtma amacı, sözkonusu davada şikayet konusu olan cinsiyete dayalı farklı muamele için yeterli bir gerekçe oluşturmamaktadır.” diyerek, Türk Medeni Kanunun 187. maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Ve 14. maddelerini ihlal ettiği sonucuna varmış ve Türkiye aleyhine karar vermiştir.
Tüm bu gelişmelerin ardından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 30.09.2015T., 2014/2-899E., 2015/2011K. Sayılı kararında bekarlık soyisminin kullanılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. ve Anayasanın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkı olduğu ve cinsiyete bağlı olarak bir ayrım yapılamayacağı kararını vermiştir. “uyuşmazlığı karara bağlayan ilk derece Mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları antlaşmaları ile çatışan 4721 sayılı Kanun'un 187. maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlık açısından Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Somut olaya gelince: sebep önemli olmaksızın davacı evlilik birliği içinde sadece kızlık soyismini kullanmak istemektedir. Kızlık soyisminin kullanmak istemek için haklı bir gerekçenin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu hak AİHS 8 ve Anayasanın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkıdır ve cinsiyete dayalı olarak bir ayrıma tabi tutulmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde uygulanmalıdır. Aksi durum AİHS'nin 14. maddesine aykırılık teşkil edecektir.”.
Son olarak; Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan 22.02.2023 tarihli kararda Türk Medeni Kanunun 187. Maddesi, cinsiyet eşitliğine aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırılmıştır. Söz konusu kararda; erkeğin evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra tek başına kullanabildiği halde kadının ancak eşinin soyadının önünde kullanabilmesi AİHS'ne ve cinsiyet eşitliğine aykırı olduğu, kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra tek başına kullanabilmesi için haklı bir nedeninin bulunmasına gerek olmadığı ve aile bağlarının korunması için eşlerin ortak soyadını taşımalarının gerekmediği belirtilmiştir. Böylelikle evlenen kadınların kocalarının soyadını almak zorunluluğu tamamen kaldırılmış oldu.

B.ÇOCUĞUN ANNENİN SOYADINI ALMASI

Türk Medeni Kanun’un 321. maddesine göre, evlilik birliği içerisinde doğan çocuk ailenin soyadını taşır. Ailenin soyadı ise Türk Medeni Kanun’un 187. maddesi uyarınca kocanın soyadıdır.
Evlilik dışı doğan çocuk ise annesinin soyadını alır. Bu durumda çocuğun babasının soyadını alabilmesi için babanın çocuğu tanıması ile, babalık davası ile veya annenin baba ile evlenmesi sonucunda mümkün olur. Ancak anne ile babanın boşanmasının kesinleştiği tarihten itibaren 300 gün içerisinde doğan çocuk, annenin boşandığı kocanın çocuğu kabul edilir ve onun soyadını alır. Bu durumun istisnası, annenin iddet müddetinin kaldırılması için mahkemeye başvurmasıdır. Boşanma davası kesinleştikten sonra kadının iddet müddetini kaldırmak için mahkemeye başvurup hamile olmadığını kanıtlarsa ve iddet müddeti kaldırılırsa bundan sonra kadın hamile kalsa dahi çocuk, annenin boşandığı eşinin soyadını almaz.
Evlilik birliği içerisinde doğup, evlilik birliği sona erdikten sonra velayeti anneye verilmiş olan çocuğun babanın soyadının kullanmasını, anne veya çocuk, çeşitli sebeplerle istemeyebilir. Bu hususta açılan davalar neticesinde annenin başvuruları reddedilmekteydi ve çocuk, babanın soyadını kullanmaya devam etmekteydi. Ancak bu eşitsizliğin kaynağı olan 21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı sebebiyle yapılan başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu 08.12.2011T., 2010/119E., 2011/165K. sayılı kararı ile “Eşler, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumdadırlar. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmaması, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğurur. Bu nedenle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.” gerekçesiyle söz konusu kanun hükmü iptal edilmiştir. Söz konusu kanun hükmünün iptal edilmesiyle birlikte, evlilik birliği sona erdikten sonra velayeti anneye verilmiş olan çocuğa annenin kendi soyadını vermesinin önü açılmış oldu. Fakat Anayasa Mahkemesinin bu kararına rağmen Yargıtay, çocuğun bu şekilde değiştirilen soyadının çocuğun yararına aykırı görüp bu yönde kararlar vermeye devam etti; Yargıtay Genel Hukuk Kararı 13.03.2015T., 2013/18-1755E., 2015/1039K. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ın birbiriyle çelişen kararlar vermesi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.04.2018T., 2018/1306E., 2018/4719K. Sayılı kararı ile son bulmuş ve paralellik göstermeye başlamıştır. “... Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve anne ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup, davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık üç yıldır babanın çocuğunu görmeye gelmediğini, çocuğun birlikte yaşadığı anne ile aynı soyadını taşımamaktan rahatsız olduğunu, anne ile aynı soyadını taşımak isteğini sürekli dile getirdiğini, kendisini tanıtırken soyadını annenin soyadı olan "K." olarak ifade ettiğini beyan etmişlerdir. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, az önce açıklanan tanık beyanlarından çocuğun soyadının annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olabileceği anlaşılmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında; velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” Denilerek çocuğun üstün yarar ilkesinden de bahisle, velayet hakkına sahip olan annenin çocuğunun soyadını değiştirerek kendi soyadını vermesine yasal bir engel bulunmadığına karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin ve Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar sonucunda, boşanma neticesinde ortak çocuğun annenin soyadını almasının şartları; çocuğun velayetinin annesinde olması, çocuğun annesinin soyadını alması için haklı sebep veya sebeplerin var olması ve annesinin soyadını almasının çocuğun üstün yararına aykırı olmaması gerekmektedir. Evlilik birliği sona erdikten sonra çocuğa kendi soyadını vermek isteyen velayet hakkına sahip annenin, aile mahkemelerinde dava açması gerekmektedir. Bu dava her zaman açılabilir, herhangi bir süre kısıtlamasına tabi değildir.
Sonuç olarak; kadınlar evlendikten sonra bekarlık soyadlarını kullanabilmektedirler, bunun için aile mahkemelerine başvurmaları gerekmektedir. Evlilik birliği içerisinde doğan çocuk, ailenin soyadını alır. Evlilik birliği dışında doğan çocuk ise, kural olarak, annenin soyadını almaktadır. Evlilik birliği içerisinde doğup, evlilik birliği sona erdikten sonra velayet hakkına annenin sahip olduğu çocuk ise annenin soyadını alabilmektedir.

Av. Gamze Buse ERKEKLER